30 Ekim 2011 Pazar

yorgun suretim!

kiracı arıyor kafasından geçen cümlelerin hepsine.aslında bir dursa düşünse, gerçek sahibi benmiyim acaba diye! bana sorsa mesela söylerim asıl kiracının kendisi olduğunu.neden diye sorar kesin.onada var cevabım hiç merak etmesin.kim kurduruyorsa o cümleleri sana, odur işte sahip derim.anlam veremez ilk duyduğunda, saçmaladığımı söylesede dışından, içinden hak verir sonra bana bilirim, duyarım ben.aynadaki suretim o benim, nasıl bilmem nasıl duymam.ama bir türlü anlaşamıyoruz.düşündüklerimizin başkalıkları bir yana.bazen birbirimizi beğenmiyoruz bile.kızıyorum kendime, ne çok anlam yükledin sen de şuna diye.hırçınlık yapıyorum, kıyamıyorum sonra da.öyle hüzünlü bakıyor ki kocaman gözleriyle.dokunmak istiyorum ama vazgeçiyorum.biliyorum çünkü ne kadar soğuk ve gerçekten uzak olduğunu.dokunmadan, duymadan, sesimi duyurmaya çalışmadan konuşarak sevmeyi öğrendim ben onu.bir yandan da birsürü şey paylaşıyoruz.saçlarımızı aynı anda tarıyoruz, aynı anda kalem çekiyoruz görmekten yorulmuş gözlerimize, yaşlarımızı birlikte akıtıyoruz.bunları yaparken ona bakmazsam kızıyor bana.kremlerini sürmedin bu gece, beni görmek istemiyor musun diye alınıyor.bilmiyor ki, benim en iyi dostum, sırdaşım, özlediklerim, özlemeye korktuklarım, nefret etmek için can attıklarım, sevmediğim, tahammül edemediğim, yaşamam için ihtiyacım olan herşeyim, herkesim onda gizli.çok sevmek, sevilmeye çabalamak, kaybetmemek için uğraşmak bu kadar yorarken herkesi ve tabiki beni, anlatamıyorum ona derdimi.bak gözlerime anla diyorum.susuyor, belki hak veriyor belki de... saçlarımın bütün ıslaklığını çekip, sadece nemini bırakan havluyu koyarken yatağıma, hiç bakmadım sol tarafıma, o orda diye.taradıkça tel tel canımı hiç yakmadan kopan saçlarımı bir bir bıraktım havlunun üzerine.sonra topladım hepsini, aldım avucuma, kokladım.farkında olmadan veda ettim belki, günlerdir bende olan saçlarıma.odadan çıkmak üzereydim ki, göz göze geldik.bana dert anlatmakla vakit kaybetme sen, hep benim anlamamı bekle, sessiz kal dedi, imalı bir tavırla.sanki hiç senin olmamış gibi at saçlarını, tıpkı yaşanmışlıklarını attığın gibi! ama unutma ben hep burdayım.soğuk, dokunulmaz, herşeyi seninle yaşayan, görmezden geldiğin, sana kurdurulan tüm cümlelerin kiracısı ben, burdayım...

2 Mayıs 2011 Pazartesi

!

Sigarasını, vücudunun her zerresine duman ulaştırmaya yemin etmiş gibi içine çekiyordu.Anlam yüklemeye çalışmadan, neden yaptığını bilmeden yaptıklarının başında geliyordu sigarayı böylesine tüttürmek.Soran olursa da  dudağının kenarını hafiften yana bükerek, tek kaşını kaldırıp sadece mimikleriyle, gözleri yerde cevap veriyordu.Aslında sanane demek istiyordu bağıra bağıra ama o bile zordu.Karşısındakini kırmaktan çekindiğinden değildi bu sessizliği, gücü yoktu.Kendisi bile çözememişken bu vasat halinin sebebini, kime nasıl anlatabilirdi ki! Hayatta iyi ya da kötü yaşanılan herşeyin bir sebebi olduğuna inanırdı yıllardır.Ahkam keserdi hatta “vardır bi sebebi, anlarsın günü gelince” diye.Şimdilerde kendisinin anlayacağı, sebebin suratına bir tokat gibi çarpacağı günü bekler oldu büyük bir sabırsızlıkla.Belkide biliyordu ama kendisine bunu söyleyemiyordu.İşte bu da başlı başına bir gerçekti ve günü gelecekti.
Sigarası bitti, küllüğün dibinde onu gördü ve üzerine bastı izmariti.Odanın, gözlerine perde gibi inen pusu karıştı dumana.Tavanı izlerken sulanan gözleri, iri damlalar dökmeye başladı.Akan yaşı yanağını yalayıp, çenesinde kuruyamadan bir yenisi daha geldi.
Çok acizdi, biliyordu.Ama öylesine içine girmiş ve mahkumu olmuştu ki yaşanmışlıkların.Unutmak, ayaz vurmuş anılarına haksızlıktı, yapamazdı.”Sizden kurtulamıyorum, siz benden vazgeçin ne olur” diye anılarıyla kavga ederken yatağına girdi.Ciğerlerine zor doldurduğu nefesi iyice yavaşladı, gözlerini tonlarca yük taşıyormuşcasına yavaşça kapatıp, sigaradan sararmış ellerini yüzüyle yastığının arasına koydu.Uyanacağı yeni günün bugününden daha iyi olmayacağı düşüncesi onu çok yoruyordu, uykusunda bile! Vazgeçmesine ramak kalmıştı…

26 Nisan 2011 Salı

21.04.2011

Nasıl geçti o kadar zaman hiç bilmiyorum.Çok garip, yaşadım ama bilmiyorum.Güldüm, ağladım…Bir sürü iyi, kötü gün geçirdim.Bir  yanım eksik geçirdim bu günleri.Kalbim kırıktı hep, omuzlarım dimdik olamadı, dik olmaya çalıştı sadece.Tam on yıl önce bugün düştü benim omuzlarım.Ateş en sıcak haliyle oturdu içime.Soğumadı mı, soğudu.Ama sönmedi, nefesim artık beni yaşatmaktan vazgeçene kadar da sönmeyecek.Öyle şeyler yaşıyorum ki korlaşmış ateşim alevleniyor.Kavruluyorum o zaman işte.Yaşlarım hem ağır hem sıcak oluyor böyle zamanlarda.Deliyor yanaklarımı dudaklarıma inip çenemde kuruyana kadar.Kader midir, şanssızlık mıdır, bir şeyin bedeli midir bilmiyorum.Adı her neyse ve ne sebeple geldiyse hiç zamanı değildi…

5 Ocak 2011 Çarşamba

cevap yok!

Sen de kimsin??? Sorup duruyorum içimdekine! Cevap yok.Konuşuyor aslında ama bana cevap vermiyor.Sanırım sadece onun istediği zamanlarda duyacağım onu.Daha da kötüsü sadece o ne isterse onu duyacağım.İstemiyorum ama ben.Çıksın gitsin ya da kalsa mı acaba ?? Evet evet kalsın ama kafasına göre konuşmasın…Dedim ya kim olduğunu söylemiyor diye.Ben de içimde bir kuş var diyorum.Çırpınıyor zaman zaman.Heyecanlanacak neyim vardı dedirtiyor bana.Bazen de öyle sessiz ki kıpırdansın,konuşsun diye bekliyorum.Bir beklentim var aslında benim ondan,beklide o yüzden istemiyorum gitmesini.İnandırmışım ya kendimi onun bir kuş olduğuna.Şu beynimde dolaşıp duran,beni üzen,karmaşıklıklar içine sokan,insanlara güvenmemi engelleyen kurtları yesin! Sonra toplanıp hep birlikte gitsinler.Olabildiğince sessiz,sedasız.Benden hiçbirşey almadan gitmeliler ama.Bunların hepsini onlara da söyledim.Yine cevap vermediler! Sonra kendime döndüm ve şöyle dedim ; “İçinde olduğuna inandıklarına,yani kendine söz geçiremiyor musun sen?” Baktım ki ben bile cevap vermemişim kendime!